ferdinand de saussure ne demek?

Ferdinand de Saussure (26 Kasım 1857, Cenevre – 22 Şubat 1913, Vufflens-le-Château), 20. yüzyılda dilbilimde kayda değer gelişiminin birçoğu için fikirleriyle temel hazırlamış, İsviçreli dilbilimci.

Genellikle 20. yüzyılın dilbiliminin ‘babası’ olarak düşünülmektedir. Özellikle yapısalcılık ve göstergebilim alanında adını duyurmuştur.

Ferdinand, doğabilimci Henri de Saussure ve Louise Elisabeth de Pourtalès’in oğlu ve Nicolas Theodore de Saussure’ün torunudur. Ferdinand Almanya’nın Leipzig şehrinde üniversite eğitimi almıştır ve Berlin'de bir dönem Heinrich Zimmer'in yanında Hint-Avrupa Dilleri üzerine çalışmıştır. Leipzig'de doktorasını yazdıktan sonra 1881 yılından 1891 yılına kadar Paris'te École pratique des hautes études okulunda ders vermiştir. 1891 yılından ölümüne kadar Cenova Üniversitesi'inde Tarih ve Hint Avrupa dillerinin karşılaştırılması alanında profesörlük yapmıştır. Ferdinand de Saussure, Cenova Üniversitesi’nde 1906 yılından 1911 yılına kadar Genel dilbilim üzerine dersler vermiştir.

Saussure’ün şöhreti yaşamı boyunca Slav dilleri araştırmacısı olarak yaptığı çalışmalarında mevcuttur. “Mémoire sur le système primitif des voyelles dans les langues indo-européennes“ (Memory auf dem primitiven System der Vokale im Indo-Europäischen Sprachen/Hint Avrupa Dillerindeki Seslerin İlkel Sisteminin Hafızası-1879) isimli eserinde Saussure daha 21 yaşında bir öğrenciyken dilbilgisel yöntemleri uygulayarak "Laringeal" kuramını geliştirmiştir. Hint Avrupa ses sisteminin yeniden yapılandırılması sürecinde Saussure kaybolan ses katsayılarının (coefficients sonantiques) varlığını kuramsal olarak talep etmektedir. Bu ses katsayılarını daha sonraları Danimarkalı dil araştırmacısı Hermann Møller de 19. yüzyılda "Laringeal" olarak tanımlamıştır. Saussure'ün ölümünden sonra 1914 yılında Bedřich Hrozný bu noktada Hint Avrupa dili olarak belirtilen Hititçe’yi çözümlemiştir. Sausure’ün kendi ses katsayılarını yeniden yapılandırdığı bazı durumlarda Polonyalı dilbilimci ve Slav dilleri araştırmacısı Jerzy Kuryłowicz Hititçedeki "Laringeal"i bulmuştur. Önemli kısıtlamaların hesaba katılmasına rağmen Hititçedeki "Laringeal" genel anlamda Saussure’ün yeniden yapılandırmasının onaylanması olarak kabul edilmektedir.

Yaşamı

1857'de Cenevre'de, Sigmund Freud'dan bir yıl sonra, Emile Durkheim'dan ise bir yıl önce doğan Saussure, tanınmış bir doğabilimcinin oğluydu. Ailenin doğabilimleri konusunda güçlü bir başarı geleneği vardı. Saussure'ü erken yaşlarda dil bilimi çalışmalarına bir filolog ve aile dostu, Adolphe Pictet yöneltti. On beşinde, Fransızca, Almanca, İngilizce ve Latince dillerine Yunancayı da ekledikten sonra, Saussure genel bir dil dizgesi oluşturmaya çalıştı. Ve Pictet için, tüm dillerin kökünde iki ya da üç temel ünsüzden oluşan bir dizgenin olduğunu öne süren 'Diller Üstüne Deneme'yi yazdı. Pictet bu gencecik çabanın aşırı indirgemeci özelliğine gülümsemekten kendini alamamış olabilir ama daha okuldayken Sanskrit öğrenmeye başlayan, himayesi altındaki bu öğrencinin cesaretini kırmadı.

1875'te Saussure, Cenevre Üniversitesi'ne girdi. Aile geleneğini izleyerek fizik ve kimya öğrencisi olarak kayıt yaptırmakla birlikte Yunan ve Latin dil bilgisi derslerine girmeyi sürdürdü. Bu deneyim onu, mesleğinin dil incelemesi konusunda olacağına inandırdı. Çünkü yalnızca profesyonel bir dil derneğine, Paris Dil Bilimi Derneği'ne katılmakla kalmayıp Cenevre'de ilk yılının büyük ölçüde boşa gittiğini düşünerek onu Hint-Avrupa dillerini incelemek için Leipzig Üniversitesi'ne yollamalarının gerekliliğine ana babasını inandırdı.

Leipzig şanslı bir seçim oldu, çünkü genç dil tarihçileri okulunun Junggrammatiker ya da 'Yeni Dil Bilgiciler'in merkeziydi; Saussure, ilk kez kendi zekâsını gününün en yaratıcı dilcileri ile karşılaştırabiliyordu. Leipzig'deki öğretmenlerinden biri, Brugmann, Saussure'ün birkaç yıl önce öne sürdüğü fakat ünlü dilcilerin varsayımlarına karşıt düştüğünden vazgeçtiği "genizsil selenliler" (nasal sonans) yasası denen şeyi bulduğunda, kendi yeteneklerine inancı kuşkusuz onaylandı.

Saussure, Berlin'deki on sekiz aylık bir ara dışında dört yıl boyunca Leipzig'de kaldı ve 1878 Aralık ayında yirmi bir yaşındayken, bir dilcinin 'şimdiye dek yazılımş en yetkin karşılaştırmalı filoloji yapıtı' dediği Mémoire sur le sytème primitif des voyelles dans le langues indo-européennes (Hint-Avrupa Dillerindeki Ünlülerin İlk Dizgesi Üstüne İnceleme)sini yayımladı. Bu yapıtın en etkileyici yanı genç dilcinin tarihsel dil bilimindeki en büyük ve en temel soruna el atmış ve yöntemsel sorunların önemini vurgulamış olmasıdır. Önsözünde, 'anlaşılmaz kuramsal sorunlar üstüne düşünceler kurmuyorum; konunun temelini, yokluğunda her şeyin başıboş, nedensiz ve belirsiz kalacağı temeli sorguluyorum' diyordu.

İnceleme, birçok çevrede iyi karşılandı. Saussure, Berlin Leipzig'e döndüğünde, bir profesör ona İnceleme'nin yazarı, İsviçreli büyük dil bilimci Saussure ile uzak yakın bir akrabalığı olup olmadığını sordu. Bununlu birlikte, Saussure, Almanya'yı kendine yakın bulmamış olmalı ki, Sanskrit'te tamlayan durumunun kullanımı üstüne yazdığı (Summa cum laude ile ödüllendirilen) doktora tezinin savunmasından hemen sonra Paris'e döndü.

Fransa'da oldukça başarılıydı. Hemen École pratique des hautes études'de Sanskrit, Gotik ile Eski Yüksek Almanca öğretmeye başlayıp, 1887'den sonra öğrettiklerini de genel olarak Hint-Avrupa filolojisini kapsayacak biçimde genişletti. Paris'tesi Société linguistique'de etkin olduğu gibi genç Fransız dil bilimci kuşağının biçimlenişini de önemli katkılarda bulundu. Ama 1891'de Cenevre'de bir profesörlük önerilince, İsviçre'ye dönmeye karar verdi ve kendinden yaşlı meslektaşlarının ona Légion d'Honneur Nişanı'nı sunmalarının onuru bile onu Paris'te tutamadı.

Cenevre'de öğrencileri sayıca daha az ve daha geriydiler. Genel olarak Sanskrit ve tarihsel dil bilimi öğretiyordu. Evlendi, iki oğlu oldu; çok az yolculuğa çıktı; besbelli aklı başında bir taşralı belirsizliğe yerleşmeye başlıyordu. Git gide daha az, daha acıyla ve isteksiz yazmaya başladı. Elimizdeki birkaç açıklayıcı kişisel belgeden biri olan, 1894'te yazılmış bir mektupta, sonunda bir yayımcının eline bıraktığı bir yazısına değinir ve sürdürür:

...ama bütün bunlar ve dil bilimi konusunda aklı başında on satırcık bile yazmanın güçlüğü canıma yetti. Uzun süredir kafam her şey bir yana dil bilimi olgularının ve onlara bakış açılarımızın sınıflandırılması düşüncesiyle dopdolu; dil bilimciye ne yaptığını göstermek için göze alınması gereken işin ölçülemeyecek denli çok olduğunu git gide daha iyi fark ediyorum... Kullanılan terimlerin kesin yetersizliği, bunların yeniden gözden geçirilmesinin gerekliliği ve bunu başarabilmek için dilin ne tür bir nesne olduğunu göstermek, (genelde, dilin niteliğini düşünmek zorunda bırakılmamak en büyük isteğim olmakla birlikte) filolojiden aldığım tadı sürekli bozuyor. Bu beni kendi istemim dışında, dil biliminde neden benim için bir anlam taşıyan bir tek terim bile olmadığını açıklayacağım bir kitap yazmaya itiyor. Açık söyleyeyim, ancak bundan sonra, işimi bırakacağım yerden sürdürebileceğim. (4 Ocak 1894 tarihli mektup, 'Letter de F. de Saussure a Antoine Meillet', Cahiers Ferdinand de Saussure 21 (1964)

Kitabı yazamadı. Litvanya dili, ortaçağ Alman destanları ve Latin ozanların şiirlerinde gizlenmiş özel isim çevriklemeleri üstüni bir kuramla uğraştı. Ama 1906'da, bir profesörün emekli olmasıyla, üniversite ona genel dil bilimi öğretme görevi verdi; böylece sırasıyla 1907, 1908-1909, 1910-1911 yıllarında, sonunda Course de Linguistique Génerale olacak dersleri verdi. 1912 yazında yatağa düştü; 1913 Şubat'ında 56 yaşında öldü.

Kaynak: (Jonathan Culler, Saussure, (Çeviren: Nihal Akbulut), Afa Çağdaş Ustalar Dizisi 8, İstanbul, 1985, s.13-16.)

Langue ve Parole Kuramı

Saussure’ün görüşlerine göre dilin bakış açısı üç farklı biçimde sınıflandırılmaktadır: İnsanların konuşmasını ifade eden “Langage” kavramı, soyut kurallar sistemini ifade eden “langue” kavramı ve konuşmayı ifade eden “parole” kavramıdır. İnsanların konuşma yetisine Saussure de Noam Chomsky gibi insanlarda biyolojik olarak var olan bir yeti olarak bakmaktadır. “Langage” kavramı insan dilini konuşanların konuşma yetkinliği içerisinde karşılaştığı kuram öncesi olgusal bir alan olarak tanımlamaktadır. Buna karşılık “langue” kavramı kuramsal bir dil kavramı olarak anlaşılmaktadır. Bu kavram bilgi-mantıksal bir düzeni “langage” kavramının ve insan konuşmasının kuram öncesi olgusal alanında bulunmaktadır. “Langue” kavramı aynı zamanda dilbilimsel bakış açısı altında “langage” olarak kabul edilerek tanımlanabilmektedir.

Bu kavram sosyal ve bireysel bir boyut da ortaya koymaktadır. Bu kavramın sosyal boyutunda “langue” kavramı özneler arası kabul edilen toplumsal bir kurum ve dilsel alışkanlıkların sosyal olarak oluşturulduğu, konuşanın kafasındaki geleneksel bir sistemdir. Bu kavram bireysel boyutunda öznel olarak içselleştirilmiş tekil bir dildir (bu duruma “langue” kavramının öznel olarak ifade edilmesi de denilebilmektedir.).

Ayrıca “parole” kavramının da sosyal ve bireysel bir tarafı bulunmaktadır. Bu kavram bir yandan somut bir söz eylem kuramını (konuşma yetisini) ifade ederken diğer taraftan da her bir konuşan aracılığıyla “langue” kavramının bireysel olarak gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Aynı zamanda "parole" kavramı bulunduğu yerdeki sosyal boyutunda ele alındığında yeni dilsel anlamların diyaloglu olarak oluşturulmasını ve “langue” kavramının değişimini ifade etmektedir. “Langue” ve “parole” kavramları karşılıklı bağımlılıklarının karmaşık ilişkisi içerisinde de bulunmaktadır. Bir yandan “langue” kavramı içerisinde “parole” kavramına dair hiçbir şey bulunmazken diğer yandan da “parole” kavramının her bir sosyal üretim sayesinde “langue” olarak adlandırılması mümkündür.

Ayrıca “parole” kavramı aracısız gözlemlere ait "langue" kavramından uzaklaşmaktadır. “Parole” kavramı insan konuşmasının kuramsal bakış açısı olarak anlaşılmaktadır. “Langage” kavramı ise dilsel göstergelerin ve bu dilsel göstergelerin seslerinin oluşturulmasının oluşum sürecindeki yeniden yapılandırılması olarak ifade edilebilmektedir.

Langue

Langue (frz.: dil, dil sistemi) Ferdinand de Saussure’e göre işaretlerin ve dil bilgisi kurallarının (genel, bireyler üstü, sosyal) sistemidir ve yine ona göre parole (konuşma) kavramının karşıtıdır ve somut ifadelerde langue'un somut, mekânsal ve zamansal gerçekleşmesi olarak tanımlanmaktadır.

Langue kavramı Saussure tarafından "Genel Dilbilimin Temel Sorunları" (Cours de linguistique générale, 1916/dt. 1967) eserinde ele alınmıştır.

Saussure langue kavramıyla dili sistem, sosyal olgu olarak ve bununla birlikte ortaya çıkan dilsel işaretlerin yerleşmesi olarak tanımlamıştır.

Langue/parole dil kavram çifti tüm yapısalcı ve sonradan yapılandırılan dilbilimin dayanak noktasını temsil etmektedir. Langue ve parole içerikli ayrım ve çift kutuplu yaklaşım konusunda çeşitli öncü, benzeri ve sonraki çeşitlemeleri vardır; bunlar:

  • ergon - energeia (Humboldt)
  • dil - konuşma (Paul [1880])

dil sistemi – güncelleştirilmiş konuşma (von der Gabelentz [1891])

  • dil oluşumu – konuşma edimi (Bühler [1934])
  • register - use (Halliday [1961])
  • type - token
  • yeterlik/kompetenz – edinç/performans (Chomsky).

Langue, Saussure'ün terminolojisinde “Langage”dan (bunu ya langue ve parole’ün üst başlığı olarak ya da insan ve hayvanın dil yetisinin ayrılmasında kullanılan faculté de langage, yani dil kullanma becerisi olarak “dil”den) ayrılmalı.

Parole

Parole, Ferdinand de Saussure’ün konuşma, bireysel dil kullanımın (performance, Noam Chomsky’nin anlayışına göre) Fransızca tanımı olarak seçtiğidir. John Langshaw Austin’in dil edimi kuramı da bu terimi kullanmaktadır.

Saussure’deki karşıt terim langue, -yani ulusal dil- sistem olarak algılanan langage'ın genişletilmişi, insanın dil yetisi. Saussure ile özdeşleşmiş yapısalcılıktaki langue sosyallik için, parole ise bireysellik içindir. Kaynak

Gösterge ve Göstergeler Sistemi

Saussure, dilsel göstergeleri, anlamları ilişkilendirilen ses birimleri olarak kavramaktadır. Ayrıca dilsel göstergeleri, anlamları ele alınabilen biçimler olarak ve konuşmacının bu dilsel biçimleri diğer dilsel biçimlerle “Parole” kavramı aracılığıyla anlaşılabilir hale gelen dilsel ifadeler olarak anlatmaktadır.

Buna göre dilsel göstergeler boğumlama sürecinde ortaya çıkan karmaşık birer zihinsel ve psikolojik birimdir. “Cours de Linguistique générale” eserinde de gösterge kavramının kullanımı bulunmaktadır (Erken Romantizm dönemindeki bu konudaki uyum tartışmaları özellikle Novalis hakkında bulunmaktadır). Dilsel göstergenin zihinsel ve ses bilimsel yanı gösterilen (signifié = gösterilen, gösterge içeriği) ve gösteren (signifiant = Dış gösterge biçimi) olarak sınıflandırılmaktadır. Gösterge kavramı Saussure’un kuramsal bakış açısında daha önceden bulunmaktadır. Çünkü Saussure genç dilbilgisel ve genç dilbilgisi araştırmacıları gibi çok yaygın ikili göstergeler anlayışını artık devralmıştır. İkili bir gösterge kavramı düşünsel ve ses bilimsel tarafını bağımsız, özgür düşünülebilir gösterge bölümleri olarak bir araya getirmektedir.

Bu anlayıştan yola çıkarak Saussure sentetik bir gösterge kavramına ulaşmıştır. Saussure bütün göstergeler için “Sème” kavramını kullanmıştır, “Sème” kavramının ses bilimsel kısmı için “Aposème” ve zihinsel göstergelerin bakış açısı için de “Parasème” kavramlarına yer vermiştir. “Sème” kavramı daima tüm göstergeler anlamına gelmektedir, yani kişiliğin bir türünü birleştiren gösterge ve anlamı ifade etmektedir. Ayrıca ya ses bilimsel (ya da düşünsel) taraftan üstünlüğü ortadan kaldırabilmesi anlamına gelmektedir. “Parasème” ve “Aposème” kavramları da “Sème” kavramının bir kısmını ifade etmemektedir, aksine bunların bakış açıları anlamına gelmektedir. Bu bakış açıları “Sème” kavramında konuşma sırasında oluşan mantıksal olarak farklı birimler değildir. Bu durum şu anlama gelmektedir: Sadece zihinsel olarak var olan anlamlar aynı zamanda var olan seslerle ilişkilendirilmemelidir. Dil sadece düşünceleri oluşturmamaktadır. Dil daha fazlasını oluşturmaktadır. Örneğin ilk olarak konuşan kişinin eylemi, boğumlaması, dil öncesi ilişkisini ve bundan dolayı da düzensiz ve ses bilimsel maddelerle sanki iz bırakmadan kaybolup giden düşünceleri gerçekleştirmektedir. Bu süreç zaman içerisinde doğrusal olarak meydana gelmektedir. Sözcükler birbiri ardına değişmektedir. Ses oluşturma süreci düşüncenin akışını sınıflandırmaktadır ve her şeyden önce bu nedenle ortaya çıkan ifadeyi bir düşüncenin ifadesi olarak oluşturmaktadır. Bununla birlikte de düşünceleri tanımlanabilir ifadeler olarak dilsel bağlamda ele almaktadır. İlk olarak ses oluşturma eylemi düşüncelere birer kimlik ve farklılık vermektedir. Bu durum düşüncelere varsayılan içsel biçimde gösterge analizinin kabul edilmesine izin vermektedir. Göstergelerin ses bilimsel - düşünsel bakış açısında daima göstergelerin oluşumu, gösterge sentezi sonradan anlaşılarak sınıflandırılmaktadır. Var olan göstergelerin tümü ve “Sème” kavramı her iki göstergenin de önemli koşulu durumunda bulunmaktadır. “Aposème” ve “Parasème” kavramları “Sème” kavramının bağımsız birer parçaları değildir; aksine sadece Dilbilim araştırmacıları tarafından ele alınan birer görüşüdür. Bu kavramlar Saussure için bir sayfa kâğıt ile karşılaştırılabilmektedir: Düşünce, sayfanın ön yüzüdür, ses ise sayfanın arka yüzü. İnsan sayfanın arka yüzüne zarar vermeksizin sayfanın ön yüzünü ne kadar az parçalara ayırıp zarar verebilirse, o ölçüde de düşünce sesten ayrılabilmektedir.

İşaret ve anlamı

Yukarıda gösterildiği gibi Saussure'e göre anlam mantıklı olarak olması gereken işaret bireşiminden başka bir şey değildir, aksine somut olarak sosyal değişimde, işaret bireşiminde ortaya çıkarılmaktadır. Hangi anlamın hangi işaretle ortaya çıkacağı, tanımlayan ve tanımlanan arasında giderek birbirine benzeyen iç bağlantılarla belirlenmektedir. İşaretin içinde belli bir anlamı savunabilecek bir kalite bulunmamaktadır. Saussure tarafından dil dizgesinin yargısal (arbitrar) ilkesi olarak adlandırılan bu kavramı, Türkçeye keyfilik olarak çevirmek mümkündür. Arbitrar ilkesi işaretin belirli bir tanımlayıcı işlevi bakımından özgürce seçilmesini kastetmemektedir. Burada kastedilen kendi içinde bulunmayan ve dizge bireşimi özelliğiyle bir anlama bağlı işaretin serbestliğidir. Bu hem farklı dillerin farklı işaretleri aynı anlam için kullanmasının hem de işaretlerin anlamının zamanla değişmesinin duruma göre değişebileceğine göstermektedir.

Anlam, işaretin (ontolojik) özelliği değildir, tam tersine Parole’ün dilsel bağlamda kaldığı sürece dil toplumu tarafından dilin kullanımının bir etkisidir. Aynı zamanda dil işaretlerinin bir dizgenin kısımları (langue) olmasında bu etkinin varlığından bahsetmemek mümkün değildir. Bir dizgenin içinde bir işaret, diğer bütün işaretlerden ayrılmaktadır. Dilsel biçim ancak anlam dizgesel bir ilişki içinde diğer biçimleri kastederse anlam kazanmaktadır. Bir işaret aynı zamanda kendi anlamı içinde kendinden yola çıkarak olumlu bir anlam edinmemektedir, hatta anlamdaki değişiklik farklı işaretlerle ifade edilmektedir. Saussure ile birlikte anlam "sürekli yandan" gelmektedir, hatta diğer işaretlere yönelik muhalefet yoluyla ortaya çıkmaktadır. Burada –kendi içinde anlamsız olan- işaretin olumsuzluğundan bahsetmek mümkündür („nullité du sème en soi“; sème’nin kendi içindeki sıfırlık hali). Saussure anlamın değişim mantığına göre belirlenmesinin sistematik açısını “valeur”, yani işaretin sistemik değeri olarak tanımlamaktadır.

Bu işaret belirlemesinin ön koşulu arbitrar ilkesinin yanı sıra ses varlığının konuşulduğu gibi sürdürülmesi, yani boğumlamadır. İlk zamansal olarak farklılık gösteren art arda dizilme, boğumlamadaki düşüncenin yapılandırılması dilsel birliğin sınırlandırılması ve farklılaşması için ön koşul oluşturmaktadır. Bununla birlikte ortaya çıkan diğer bir koşul da, dilsel birliğin kimliğinin ortaya çıkmasıdır.

Süreklilik ve Değişim

Bir tarafta langue’un bireysel söz dağarcığı olarak öznel ve sosyal karakteri, diğer yanda bireysellikten uzak dil kullanım alışkanlıklarının sistemi ve bunun kendini diyalog biçiminde anlam gelişen yer olarak parole’nin içinde sağlamlaştırmasından, Saussure tarafından belirlenen dilin zaman içindeki yaşam prensipleri sonucu çıkmaktadır. Bu prensipler ilk başta çelişkili gibi görünmektedir, yani dilin karakteristik özelliği, onun devamlı değişmesi gibi zaman içindeki sürekliliğidir.

Dilin sürekliliği, onun belirli bir zamanın belirli bir dil evresindeki anlamında eşzamanlı (senkron) düzlem olarak tanımlanırken; artzamanlı (diyakron) düzlem dilin zaman içerisindeki değişikliğini dikkate almaktadır. Yöntemsel olarak bu iki düzlemi dilin zaman içerisindeki dilbilimsel uygulamada birbirinden kesin olarak ayrılmaktadır. Gerçekten de bu iki kavram oldukça iç içedir. Dilin süreklilik yönü, onu sosyal ve tarihsel bir gerçeklik olarak adres göstermektedir. Felsefede dilin kökenine, yani dünyadaki doğal adlandırmalar sürecine yönelik sıkça sorulan soru Saussure için bir şey ifade etmemektedir; çünkü tanımlamalar üzerindeki doğal bir uzlaşı fikri kavramlarla örülü bir dünyayı ve bununla birlikte zaten dilin varlığını ön görmektedir.

Öte yandan dilin sürekliliği, eşzamanlılıkla iç içe daima konuşanın bilincine belirli zamanlar arasında özneler arası ayrılmış anlam ufukları ve anlam oluşmalarına dayanan olası uzlaşı imkânlarına bağlıdır. Yani dilin sürekliliği onun sosyal karakterinin temelini oluşturmaktadır. Bu sosyal karakteri, sürekli ve ortaklaşa dili kullanan konuşmacılar bu durumu dilin devamlı değişimine borçludurlar.

Dilin hareketi- sistemli konuşulan: bağlantılı dil dizgesinin devam eden düzenlemesi, langue- durdurulamazdır ve kendi haline bırakılmıştır. Bu hareket genelde konuşanlar tarafından algılanmamaktadır. Dilin varlığı bu nedenden ötürü –dil bilimci Christian Stetter’in bir sözü ile- akıcıdır: sabit durmayan ve aynı şekilde sürekli değişen maddedir.

Yapıtları

  • Saussure, F. de (1878) Memoires sur le système primitif des voyelles dans les langues indo-européenes (Memoir on the Primitive System of Vowels in Indo-European Languages), Leipzig: Teubner.
  • Saussure, F. de (1916) Cours de linguistique générale, ed. C. Bally and A. Sechehaye, with the collaboration of A. Riedlinger, Lausanne and Paris: Payot; trans. W. Baskin, Course in General Linguistics, Glasgow: Fontana/Collins, 1977.
  • Saussure, F. de (1993) Saussure’s Third Course of Lectures in General Linguistics (1910–1911): Emile Constantin ders notlarından, Language and Communication serisi, cilt. 12, çeviren ve düzenleyenler E. Komatsu and R. Harris, Oxford: Pergamon.
  • Saussure, F. de (1985) Genel Dilbilim Dersleri (Çeviren: Berke Vardar), Ankara: Birey ve Toplum.

Hint-Avrupa dilleri dilbilimcisi olarak De Saussure

Ferdinand de Saussure 1876 yılından 1880 yılına kadar Leipzig Üniversitesi’nde genç gramercilerin yanında eğitim görmüştür. Karl Brugmann’ın burundan hecelenenlere dair yazısının yayımlanmasından sadece iki yıl sonra o zamanlar sadece 21 yaşında olan Saussure 1878 yılında çığır açan makalesini kaleme almıştır. Leipzig öğrencisinin bu yazısından ötürü çoğu Hint-Avrupa dil bilimcisi Hint-Avrupa dilinin ilk evrelerinde ne *a ne de *o olmadığından karşı çıkmışlardır. *E ya da *ai *o harfinden oluşmuştur, bunu da gırtlak yapısı etkilemiştir. Gırtlak harfleri diğer fonetiksel gerçekleşmelerinin tek başına gerçekleştiği ünsüzlerdir ve cırtlak sesler olarak karakterize edilmektedirler.

De Saussure eski Hintçedeki belirgin görüngüleri bir birimsel sistem içinde açıklayabilmek için gırtlak harflerini keşfetmiştir. İlk başta sadece birkaç araştırmacı onun fikrini takip etmiştir. Saussure’e olan ilgi, Türkiye’de bundan yaklaşık 100 yıl öncesi, kesin tarih olarak 1917 yılında, yani; Saussure’ün ölümünden dört yıl sonra kerpiç bir tahtanın keşfedilmesiyle artmıştır. Bu kerpiç yazı tahtasında yazan yazı Hititçeydi.

Çorum Alacahöyük’te bulunan bu kerpiç yazı tahtasının heyecan yaratmasının iki sebebi vardır: İlk olarak bu tahta bugüne kadar kaydedilen en eski Hint-Avrupa diline tanıklık etmektedir; bu konuya ilişkin en eski metinler milattan önce 1700 yılına uzanmaktadır. İkinci ve çoğu araştırmacıya göre daha önemli neden ise Hitit dilinin Saussure'ün kuramını tasdik ediyor olmasıdır; çünkü Polonyalı dil bilimci Jerzy Kuryłowicz (1895-1978) Hitit dilinde Hint-Avrupa diline özgü kelimeler keşfetmiştir. Bu kelimeler Saussure’ün ortaya koyduğu h-sesini içinde bulundurmaktaydı. Bugün Hint-Avrupa dilbilimcilerinin çoğu gırtlak harfleri kuramını (bir ya da diğer biçimde) kabul etmektedirler.

Saussure 1880 yılında Leipzig kentinde doktorasını tamamladıktan sonra önce Paris’e ve 1891’de de Cenova’ya taşınmıştır. Saussure Cenova’da kendini, kurucusu olarak kabul edildiği Modern Dilbilime, yani Linguistic’e daha fazla adamıştır. Saussure’ün öğrencisi Antoine Meillet (1866-1936) ve onun sayısız öğrencileri sayesinde Saussure’ün dört yıl boyunca bilimsel çalışma yaptığı memleketi olan Leipzig dünya genelinde en önemli Hint-Avrupa dilleri öğretilen ve bu diller hakkında araştırma yapılan yer olarak kabul görmüştür.

Kaynakça

  • Culler, J. (1976) Saussure, Glasgow: Fontana/Collins.
  • Ducrot, O. and Todorov, T. (1981) Encyclopedic Dictionary of the Sciences of Language, trans. C. Porter, Oxford: Blackwell.
  • Harris, R. (1987) Reading Saussure, London: Duckworth.
  • Holdcroft, D. (1991) Saussure: Signs, System, and Arbitrariness, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Lyons, J. (1968) An Introduction to Theoretical Linguistics, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Vesselinov, D. (2008) Les étudiants bulgares de Ferdinand de Saussure, Sofia: Sofia University Press.

Dış bağlantılar

Orijinal kaynak: ferdinand de saussure. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Kategoriler